8 - Döngüler


Sevmediğimiz şeylere de ihtiyacımız var

Bu yazıyı yazmaya oturmadan birkaç dakika önce, kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı. Hatta soluğumu sıkıştıracak kadar. Eskiden olsa, taşikardi geçiriyorum diye endişeye kapılırdım. Fakat bu kez arkama yaslandım ve kalbimin bunu neden yaptığını düşünerek gülümsedim. Yaklaşık bir dakikalık bu sıra dışı sürecin, aylarca yıllarca aynı ritmi sürdürmek için gerekli, hatta zorunlu bir kaos olduğunun bilincindeyim artık. Çünkü hiçbir periyodik sistem, sonsuza kadar bozulmadan aynı ritmi sürdüremez. Ritmin, yani düzenin kaosa, kaosun da düzene dönüşmesidir esas olan. Evrenin düzeni böyle kurulmuştur ve bu gerçek Güneş sistemimiz için de aynen geçerlidir.  

Bizim hayatımız da döngüler üzerine kuruludur. Astroloji ile uğraşanlar bunu çok iyi bilirler. Birçok döngü aynı anda iş başında olduğundan etkilerin tekrarlandığını fark etmeyiz. Üstelik, aynı etki ikinci kez geldiğinde, ben o eski ben değilimdir artık. Tıpkı artık kalbimin hızlı hızlı çarpmasına, soluğumun kesilmesine aldırmadığım gibi… Önceki deneyimler bana kötü bir şey olmadığını öğretmiştir (dolayısıyla beni değiştirmiştir) fakat burada asıl olan deneyimin bilgi ile desteklenmiş olmasıdır. İnsanı asıl değiştiren budur. Ben artık böyle bir deneyimi kaos teorisi ile bağdaştırabildiğim için, endişelenmek yerine “her şey yolunda” diye düşünüyorum.
Tam da bu nedenle, daha sağlam evlilikler için kavgalara ve kısa ayrılıklara, sağlıklı bir hayat için hastalıklara, zaferler için yenilgilere ihtiyacımız var. Ne dersiniz, bunu en yenik zamanımızda düşünüp de, “bu sefer de böyle olsun” diyebilir miyiz? Bu hiç kolay değildir ve ruh olgunluğu gerektirir.

Biz genellikle stabil kalmasını (sürmesini) istediğimiz süreçleri tehdit eden durumlardan hiç hoşlanmayız. “Ömürlerinin sonuna kadar birlikte, mutlu mesut yaşamışlar” masalı bize pek bir hoş gelir. Fakat doğanın değişime kurgulanmış bir yapısı vardır ve bizim ne düşündüğümüze aldırmadan yarattığı etkilerle bizi değişmeye ve değiştirmeye teşvik eder. Bunu bazen yarattığı fırsatlarla cazip kılarak, bazen de kurduğumuzu düzenleri yerle bir ederek yapar.  Astroloji, bu etkileri bilmek açısından büyük değer taşıyan bir bilgi ve gözlem birikimi sunmaktadır.

Döngüler

Astroloji’de planetlerin döngülerini bilmek ve değerlendirmek büyük önem taşır. Bu döngülerden en önemlisi değil fakat en çok bilineni, 28 gün süren Ay döngüsüdür; Ay bir süre ortadan kaybolur ve sonra incecik bir hilal halinde belirir. Bu haline “yeni ay” deriz. Hilal’in içi dolmaya başlar ve “yarım ay” ortaya çıkar. Büyüme, Ay’ı tam bir yuvarlak olarak gördüğümüz “dolunay” haline kadar devam eder. Eğer kameri takvim (Ay takvimi) kullansaydık ayın on dördünde dolunayı görecektik. (Miladi takvimin kabul edildiği zamandan beri Güneş takvimi kullandığımız için dolunay’lar ayın on dördüne denk gelmemektedir.)

Sonra küçülme başlar. Ay büyürken geçilen fazlar, bu kez tersi yönde gerçekleşir ve Ay yeniden doğmak üzere, ortadan kaybolur. Birçok kültürdeki yaygın inanca göre büyümesi, gelişmesi istenen işlere Ay büyürken başlanır, dolunayda işler tamama erer. Küçülmesi, erimesi, yok olması istenen şeyler ise, Ay’ın küçülmeye başladığında başlatılır.

Ayın her bir günde aldığı şekil yani Ay’ın 28 fazı (ki bunlara Ay’ın mansiyonları yani evleri denir), Çin, Arap ve Rönesans astrologları tarafından dikkatle gözlenmiş ve not edilmiştir. Astrolojide Arap mansiyonları bu gün de bilinmekte ve kullanılmaktadır.

İlk mansiyon, 0 derece koç burcundan başlar. Ay günde yaklaşık 12 derece yol aldığından, ikinci mansiyon ise 12 derece Koç burcundadır ve bu böylece ilerleyerek devam eder. Bu mansiyonlara göre, yani Ay’ın hangi mansiyonda (evde) bulunduğuna göre o gün hakkında genel bir değerlendirme yapılır. Örneğin bazı günler iş açısından uygun iken, deniz yolculukları açısından uygun olmayabilir.

En çok bilinen bir diğer döngü, Güneş döngüsüdür. Doğum günü kutlamaları, aslında yeni bir dönemin başladığını bize hatırlatır. Bu zamanlarda enerjimiz yerindedir. Oysa altı ay sonra, genellikle kendimizi yorgun ve bıkkın hissederiz. (Tabi diğer etkileri dikkate almayarak bunu söyleyebiliriz.) Bunun nedeni,  Güneş’in o zamanki konumunun, doğum anınızdaki konumuna göre tam karşıda olmasıdır.

Fakat astrologlar Satürn döngüsüne özel bir önem verirler. Satürn, kadim astroloji’de “kaderin eli” yani en önemli planet olarak bilinir ve etkileri gerçektende çok belirgindir. Baş malefik (kötücül) olarak nitelenir. (Diğer malefik planet Mars’dır.) Satürn bir tam turunu 29,5 yılda tamamlar. Yani doğduğunuz anda haritanızda nerede duruyorsa, yaklaşık otuz yaşınızda aynı yerine gelir.

Satürn sınayan, düzenleyen, öğreten enerjidir ve bunu kibarca yapmak gibi bir derdi yoktur. Oldukça sert ve zalim olabilir. Döngüsel etkilerini anlamak için güncel konumunu, doğum anımızdaki konumu ile kıyaslarız. İlk karesini, yani 90 derecelik açısını yaptığında 7,5 yaşındayızdır. Bu dönemde, bir eşik geçeriz ve bebeklikten çıkar, çocukluk çağına geçeriz. (Bu nedenle çocukların ilkokula başlama yaşı 7 olmalıdır, 5,5 değil.) İkinci karesi 15 yaşımızda gerçekleşir. Bu yaşta, doğum anımızdaki (natal) konumuna karşı açı (180 derece) yapmaktadır. Bu da ikinci eşiktir ve bizi çocukluktan gençlik dönemine taşır. Bu karşıt konum aslında sıkıntılı bir dönem olmakla beraber, gençlik çağlarının enerjisi içinde çok zor olarak algılanmaz.

22-23 yaşımızdan sonra yeni bir dönem başlar. Genellikle çalışmaya başlarız ve nişanlılık, evlilik konuları gündeme gelir. Ve tabi ki, 29 yaşına kadar birçok mutluluk ve düş kırıklığı sökün eder. Öyle ki 29-30 yaşlarımızda, yani Satürn bir turunu tamamladığında, hayat hakkında çok şey öğrenmişizdir ve artık olgun biri olarak niteleniriz. Bu dönemde sıklıkla hayatımızla ilgili bazı önemli kararları alma durumunda oluruz.
Kendi döngüsü esnasında yani yaklaşık otuz yıllık bu yolculuğunda, Satürn 12 evden geçer ve yaklaşık iki buçuk yıl süren bu geçişi süresince, o evin konularında sınamalar, düzenlemeler yaparak yoluna devam eder. Ev kavramı, astrolojinin önemli kavramlarından biridir ve her bir ev hayatın çeşitli alanlarına işaret eder. Doğum haritası 12 eve ( ya da parçaya) bölünmüştür. Örneğin birinci ev günlük hayata, günlük işlere işaret ederken, ikinci ev sahip olma ile ilişkili konulara işaret eder. Bu nedenle, Satürn’ün birinci evden geçişi esnasında, daha derli toplu, düzenli olmayı öğrenirken, ikinci evden geçtiği iki buçuk senelik süreçte, birikimlerimizi değerlendirmeyi öğreniriz. Bu süreçte Satürn bizden ciddi ve disiplinli olmamızı bekler. Dolayısıyla evin konularında ciddi kararlar, girişimler gündeme gelebilir. Aynı zamanda sıkıntılar da… Satürn akıllıca olmayan, eğreti giden işlerimizi sert bir öğretmen edası ile sonlandıracaktır.

Evler, doğum zamanı esas alınarak hesaplanır. Bu nedenle, doğum zamanı tam olarak bilinmiyorsa, evlerden bahsedilemez. Kişinin hayatındaki bazı önemli olaylara ve gerçekleşme zamanlarına bakarak, tecrübeli bir astrolog doğum zamanını tahmin edebilir, fakat bu tahmin birçok kez sınamaya tabi tutularak sınanmalıdır. Doğum zamanı ne kadar hassas biliniyorsa, harita o kadar sağlıklı oluşturulabilir. Buna ek olarak, farklı ev hesaplama tekniklerinin olduğunu ve seçilen ev sistemine göre değerlendirmelerin çok değişebileceğini de ekleyelim.

Satürn’ün ikinci turunda iş biraz daha ciddileşir. 37-38 yaşımızda, yani ikinci ilk kare açıda, sıkıntılı bir sınamadan geçebiliriz. Sanki sınavlar zorlaşmaktadır. 44-46 yaşlarımızda, finallere girmiş gibi bir halimiz vardır. Artık hayatta neyi başardığımızı, neyi başaramadığımızı anlarız. Bu bizi üzebilir. Bu yaş önemli bir eşiktir ve bizi yeni bir döneme taşır; Kabulleniş dönemine. Bundan sonrası nispeten daha kolaydır. İkinci tur tamamlanana, yani yaklaşık 60 yaşına kadar hayatı, yaradılışı ve insanları daha iyi anlarız. Evet haklısınız, bazıları değil iki tur, Satürn on tur atsa hiçbir şey anlamamakta ısrarlıdır. Bunları şimdilik konu dışı bırakalım.
60 yaşımızda muhtemelen torun sahibi olmuşuzdur ve hayat hakkında daha çok bilgi sahibiyizdir. Satürn bütün evlerden ikişer kere geçmiştir ve öğreteceğini öğretmiştir. Düzen ve disiplin planeti olan Satürn, çabaları, tasarrufları ödüllendirmiş, dalgacılığı, boş vermişliği cezalandırmıştır. Ne var ki, kaos teorisinin de önemle belirttiği üzere, sistemin ilk başladığı andaki durumu yani başlangıç parametreler hayati önemdedir. Yani doğum anımızdaki planet konumları, bizim karakterimizi belirlediği kadar, Satürn’ün, bu eli sopalı müfettişin, bize ne kadar hoyrat davranacağını da önemli ölçüde etkiler, değiştirir. Bazı konularda sizi yerden yere vururken, bana vekilin oğlu muamelesi yapabilir. (Ben en çok sopa yiyenlerden biriyim bu arada…) Fakat, haritasında en güçlü planeti Satürn olan bir Satürnyen olarak belirtmeliyim ki, Satürn’den sopa yemiycem diye evden kaçmamak, çok renksiz ve tatsız bir hayat anlamına gelir. Hele ki Jüpiter, pencerenin altından kışkırtıcı tekliflerde bulunurken. (Ben de gelmek istiyorum fakat babam izin vermiyor durumu..)

Satürn’ün, gerek kendi başlangıç (natal) konumuna yaptığı açılar, gerekse de ev geçişlerine ek olarak yaptığı önemli etkiler vardır: Haritamızdaki diğer planetlerin doğum anımızdaki (natal) konumlarına ya da haritanın köşe noktalarına yaptığı açılar. Bunlara transitler diyoruz ve gerçekten çok etkilidirler. Siz de kendi transitlerinizi www.sihirlidefter.com sitesinden (benim sitem) ücretsiz olarak öğrenebilir hatta günlük ya da haftalık olarak mailinize gelmesini sağlayabilirsiniz.

Astrologların ikinci sırada önem verdiği (ya da önem vermesi gereken) diğer döngü Jüpiter döngüsüdür. Fakat bu sefer, sınama ve düzenlemelerden değil, fırsatlardan ve açılımlardan bahsediyoruz. Astrolojide Jüpiter, baş benefik (iyicil) dir, bize bolluk ve genişleme fırsatları getirir. Tam turunu 12 yılda tamamlar. Döngüsünde, bizi yeni açılımlar yapmaya teşvik eder. Benim gözlemlerim, Jüpiter’in evlerden geçişine ve transitlerine dikkat etmek gerektiğine işaret ediyor. Jüpiter ortalama bir yıl süren ev geçişinde, o ev konularında fırsatlar yaratacaktır. Fakat bu etkileri günlük olaylarla fark etmek kolay değildir. Ancak dikkatli bakıldığında ve düşünüldüğünde, hatta ev geçişi bittikten sonra etkilerin ayırdına varabiliriz.

Jüpiter’in transitleri ise önemli ve belirgindir. Aşk arayanlar Venüs’e, iş arayanlar tepe noktasına olan Jüpiter transitlerini hasretle bekler. Siz bir şey yapamasanız da, doğa bu zamanlarda fırsatlar yaratacaktır. Bu fırsatları görmek ve değerlendirmek size kalmıştır.

Diğer döngüler Merkür, Venüs, Uranüs,Neptün ve Plüto döngüleridir. Merkür ve Venüs, Güneş ile aramızda olan planetler olduklarından döngülerini çok hızlı tamamlarlar. Merkür 87 günde, başlama noktasına gelirken Venüs 225 günde turunu tamamlar. Sık tekrarlayan döngülerinden ya da transitlerinden kaynaklanan ve çok da güçlü olmayan etkilerini ayrıştırmamız zordur. Fakat diğer ağırkanlı planetler, Uranüs, Neptün ve Plüto, ev geçişleri ve transitleri ile önemli ve belirgin etkiler yaratırlar.

Köklü değişimlerin, devrimlerin temsilcisi Uranüs, bir turunu 84 yılda tamamlar. Dolayısıyla bir evde ortalama 7 yıl kalır. Sezgisel deneyimin ve mistisizmin planeti Neptün, bir turunu 165 yılda tamamlar. Radikal dönüşümün planeti Plüto ise 248 yıl sonra başladığı noktaya döner. Dolayısıyla biz hiçbir zaman  Neptün ve Plüto’nun tam turunu göremeyiz. Bu ağır planetlerin evlerden geçerken yarattıkları etkileri ayırt etmek de kolay değildir. Dikkatle izlemek ve karşılaştığımız olaylar üzerinde düşünmek gerekir. Genellikle ev girişlerinde, yani ev ya da burç değiştirirken kendilerini belli ederler. Fakat haritanın köşe noktalarına ve iç planetlere (Ay, Merkür, Venüs, Mars) transitleri belirgin etkiler yaratır. Örneğin, Venüs’e olan Uranüs ve Plüto kare-karşıt açıları sıklıkla sağlam olmayan birlikteliklerin bozulmasına neden olur. Uranüs köklü değişimlere, Neptün feda edişlere, Plüto yıkımlara ve yeni başlangıçlara yol açar.

Ah biliyorum… Çok teknik bir anlatım oldu. Ayrıca krizler, yıkımlar… Kimsenin duymaktan hoşlanmadığı şeyler. Keşke ben de sevgi böceği olabilseydim. Kimse Plüto’nun aşkına ya da işine çakmak üzere yaklaşmakta olduğunu duymak istemiyor sanırım. Belki de “Plüto seni çok seviyor ve öpmeye geliyor. Bu deneyimi hiç unutamayacaksın!” şeklinde anlatmak daha doğru bir anlatım olur…

Hımm… Bunun üzerinde çalışmalıyım ; )

Benim tüm bu işlerden anladığım, doğanın bizi sürekli değişmeye, değiştirmeye, yeni deneyimlere zorladığıdır. Öyle ki, yazının başında da dediğim gibi, hayatımızda bir şeyi korumak istiyorsak, tek çaremiz kontrollü değişimlere izin vermektir. Mutlu insanların, kendini akışa bırakanlar olduğuna dikkat edin. Bu insanlar hiçbir şeyden dertlenmezler, dertlenseler bile fazla uzatmazlar ve değişimi kolay kabul ederler.

Joker

Tabi gelişmeleri yönlendirmek için joker isteme, yani dua etme hakkımız da var. Fakat ben ağlak çocuklar gibi sürekli Tanrı’dan bir şeyler istemenin iyi bir fikir olmadığını düşünüyorum. Önemli bir varta atlattıktan ve ağlayıp zırlayarak aldığım yardımla hayata tutunabildikten sonra bile, sadece ama sadece Tanrıya “gerçekten” ihtiyacımız olduğunda onu çağırmak bana daha doğru geliyor. Ayrıca bazen “acaba Tanrı dualarını kabul ederek mi insanları cezalandırıyor” diye düşünmeden de edemiyorum.

Zen hikayemizle bitirelim:

Bir münzevi nehrin kenarında meditasyon yapmaktadır. Yanına bir genç sokulur. “Usta, ben senin müridin olmak istiyorum” der. Usta, başını kaldırıp gence bakar ve “Neden?” diye sorar.
Genç bir süre düşündükten sonra “Tanrıyı bulmak istiyorum” diye cevap verir.
Bunun üzerine usta çevik bir zıplayışla, gencin arkasına dolanır, sol koluyla gencin kollarını kitler ve nehre iter. Sağ eliyle de gencin kafasını suya bastırmaktadır.
Neye uğradığını anlayamayan genç, yüzeye çıkmak için çırpınmakta fakat usta izin vermemektedir. Bir süre sonra, gencin çırpınışları yavaşlamaya başladığında, usta genci sudan çıkarır ve karşısına geçip kendine gelmesini bekler.
Gencin solumaları normale dönmeye başladığında, usta sorar : “Söyle bakalım bana… Suyun altındayken en çok neye ihtiyacın vardı…” 
Kızgın genç “Havaya tabi ki!” diye cevap verir. “Neye olacak!”
“Güzel…”  der usta. “Şimdi eve git ve o havaya ihtiyacın olduğu kadar tanrıya ihtiyacın olduğunda, bana gel.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Henry Bergson ve değişim felsefesi

Schopenhaurer karakteri, kaderi ve hayatın anlamını anlatıyor.

6 - İçimden şu zalim şüpheyi kaldır…