3 - Burçlar



BURÇLAR

Ben bulutsuz bir gecede ve şehrin ışıkların uzaktayken başımı kaldırıp Samanyolu’nu tüm haşmeti ile gördüğüm ender zamanlarda, insanların neden binlerce yıldır göklerdeki yıldızlarla kendilerini bağdaştırmaya çalıştıklarını daha iyi anladığımı düşünürüm. İşte şimdi buradayım… Bu muhteşem tablonun bir kenarında, bu anda, onun bir parçası olarak, kendi minicik bedenimle duruyorum ve bunun bir anlam ve önemi olduğunu düşünüyorum.

 Şimdi yere inmek ve size biraz teknik bilgi vermek istiyorum. Biliyorum, bu sıkıcı konular yerine, mistik içerikli Astroloji sohbetleri yapmak daha eğlenceli. Fakat gerek bu hafta, gerekse de gelecek haftalarda, Astroloji’nin bazı temel konularını açıklayarak ilerlemek doğru olacak. İlk soruyu sorarak başlayalım mı; Nerden çıktı bu burç işi?


Nereden çıktı bu burç işi?

Göklerin, yıldızların gözlendiğine ilişkin ilk kayıtlar, MÖ 1000 yıllarına, Babil uygarlığına kadar uzanıyor. Fakat Zodyağı, yani burçlar kuşağını 30 derecelik 12 bölüme ayıran ve her bir bölümün karşısında gelen (ana grup) takımyıldızı esas alarak bu bölümleri adlandıran Kaldeliler ki, bunu MÖ 700 civarında yaptıklarını biliyoruz.

Dünya’dan bakıldığında grup halinde görülen yıldızlar topluluğuna takımyıldız diyoruz. Eskiler, yakın duran yıldızları birbirine bağlayarak şekiller oluşturmuşlar ve bu şekilleri efsanelerdeki kahramanlarla ya da bazı hayvan figürleri ile bağdaştırarak isimlendirmişler. Bunu neden yaptıklarını bilemeyeceğimiz gibi,  bizim bu gün bu şekillere bakarak aynı benzetmeleri yapmamız, bir kaçı dışında neredeyse imkansız.

Gökyüzünde 88 takımyıldız olsa da, bizim görüş alanımızda olanlar 40 civarında. Bu takımyıldızlardan bir kısmı, Güneş ile dünya arasına çizilebilecek bir düzlem üzerinde yer alıyor. Aslında yaklaşık 15 derecelik bir bant - kuşak içinde kalacak şekilde demek daha doğru olur. 40 takımyıldız içinde 12’si, Güneşin yıl boyunca hareket ettiği yol boyunca sıralanmış gibi duruyorlar.  (Bkz Fig-2) İşte bu kuşağa Zodyak ya da burçlar kuşağı, bu kuşak içinde yer alan takımyıldızlara da Zodyak takımyıldızları diyoruz. Bu takımyıldızların isimlerini biliyorsunuz: Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova ve Balık.

Burçlar kuşağı (Zodyak) üzerinde yer almadığı halde bize tanıdık gelen Büyük Ayı (Ursa Major) takımyıldızını bilir misiniz? Gökyüzünü görebildiğiniz gecelerde, büyük bir cezveye benzeterek kolayca bulabildiğiniz bu takımyıldız, Dünya-Güneş düzlemi içinde ya da yakınında olsaydı, bazılarımız “Ayı” burcunda olabilirdi. Biliyorum, “öyle zaten” diyeceksiniz, fakat tabi bunu Astroloji resmen kabul edemiyor. (Düşünüyorum da… Ben kabul edebilirim sanki…)

Kaldeliler gökyüzünü 12’ye böldüler ve bölmeye ilkbahar ekinoksundan (gün dönümünden) başladılar. O zamanlarda, bu nokta Koç takımyıldızına karşılık geldiği için de, bu noktaya sıfır derece Koç noktası adı verildi. Hala aynı adla anılmakta. 30 derece sonra ise, başka bir bölüm vardı ve bu bölümün karşısında Boğa takımyıldızı durmaktaydı. Bu nedenle, göğün bu bölümü de Boğa burcu olarak kabul edildi. Gerisini biliyorsunuz, bir tam daire demek olan 360 derece, 30’ar derecelik 12 dilim halinde bölünerek Balık burcuna kadar gidiliyor. 

Dikkat ederseniz, bu bir referans verme, adlandırma süreci.  Babil ya da Kalde uygarlığındaki gök bilimcilerin bu tanımlama sürecinde, bu bölümlerde bulunan planetlerin takımyıldızlara atfedilen mitolojik öykülerle bağlantı kurup kurmadığını bilmiyoruz. Bununla birlikte, aynı dönemde Yunan mitolojisinde bu yıldız kümelerini içine alan birçok öykü olduğunu ve bu öykülerin zaman içinde Astrolojik yorumların içine katıldığını da dikkate almak durumundayız. Bugün Astroloji kitaplarında, yükseleni Koç olan insanların, simalarının Koç yüzüne benzediğini, Boğa’ların kalın boyunlu olduğunu okuyabilirsiniz. Fakat yükselen Terazi kadınlarının güzelliği bilinirken, kimse onların bir teraziye benzediğini iddia edemez tabi ki… Biz Astroloji ile uğraşanlar, genellikle “adaletin terazisi ve denge” diyerek durumu kurtarıyoruz.

Eh… Madem Terazi “denge” burcu, gece ve gündüz sürelerini eşitlemesi de beklenir değil mi? O da öyle yapıyor zaten. Yeri gelmişken belirteyim, zodyak, yani burçlar kuşağı binlerce yıl önce oluşturulurken sonbahar gündönümü hizasında Terazi takımyıldızı vardı. Fakat bu gün bu hizada Terazi takımyıldızı yer almıyor. Neden mi? Birazdan anlatacağım.

Ama önce Terazi burcu konusunda Vikipedi’de yer alan bilgilerin bir kısmını size de okumak istiyorum: 

Libra (Terazi), denge anlamına gelmektedir. Zodyak (Burçlar) kuşağı 4000 yıl önce başlangıç aşamasındayken, Güneş sonbahar dönencesindeyken (21 Eylül) bu takımyıldızındaydı. Bu dönencede gün ve gece süresi birbirine eşittir. Eşitliğin bir sembolü olan bu takımyıldız, pek çok orta doğu kültüründe adaletin sembolü olmuştur. Baş tanrı Zeus ile adalet tanrıçası Themis'in kızı olan Astrea (Dike) hak ve adaleti simgeler. Astrea, insanların sözlerinde, hareketlerinde doğruluktan ayrılmamalarını sağlamaya çalışır. Bu tanrıçanın sadece öğüt vermekle yetindiği ve harekete geçirmekten aciz olduğu söylenir. Fazilet ve adalet ilham eden Astrea, insanların mutlu yaşadığı dönemlerde onların arasında yaşardı. Ahlaksızlık ve kötülükler artınca gökyüzüne çıktı ve yıldızlar arasına yerleşti. İnsanlar öldükten sonra onları yıldızlar arasında yargılayan tanrıçadır.”

Öğüt veren fakat harekete geçmeyen, ahlaksızlık artınca tüyen ama yargılamaktan da vazgeçmeyen bir adalet kavramı nedense bana tanıdık geldi. Fakat nereden hatırladığımı bir türlü çıkartamadım. Her neyse…
Daha önce belirttiğim gibi, bu zamanda sonbahar gündönümünün tam karşısında Terazi takımyıldızı yer almıyor. Bunun nedeni şu: Dünya ekseni sabit değil!  26,000 yılda bir turu tamamlayacak şekilde yalpalıyor. Sayın Hakan Kırkoğlu, bunu kendi ekseni etrafında dönerken aynı zamanda yalpalayan topaç’a benzetiyor. Yani, aslında fazla kasmanıza gerek yok, ne kadar “dik durucam!” deseniz de, Dünya ile beraber yalpalıyorsunuz zaten.

Sonuç olarak, bu yıldız takımları binlerce yıl önce gözlendikleri yerlerde değiller. Aslında, tabi ki onlar her zaman oldukları yerdeler fakat dünya’nın dönüş ekseni yalpaladığından biz onları yer değiştirmiş gibi görüyoruz. Bu kayma, 72 yılda 1 derecelik bir yer değiştirmeye karşılık geliyor. Eh, 3000 yılda 41 derece eder ki, 30 dereceden sonra başka burcun başladığını biliyoruz. Bu kaymanın sadece yıldızlarda değil, gündönümü noktalarında olduğunu da biliyoruz. “Presesyon” olarak adlandırıla bu olgunun, ilk olarak Yunanlı gök bilimci Hipparchus tarafından MÖ 130 yıllarında gözlendiğini de biliyoruz. Bilmediğimiz yok yani…
Hipparchus’dan yaklaşık 250 yıl sonra, yani MS 120 yıllarında modern batı Astrolojisinin temellerini atan Thebai’li matematikçi, astrolog ve astronom Ptolemy, bu gün hala kullanılan yeni bir koordinat sistemine, mevsimlere dayalı yani tropikal koordinat sistemine geçerek presesyon’un yarattığı karışıklığı önlemeyi düşünür.  Aynı 30 derecelik bölümleri (burçları) korur ancak başlangıç noktasını yıldızlara göre değil, Güneş sistemi içinde kalarak yeniden tanımlar.

Bu yeni sistemde, yani tropikal (mevsimsel) Zodyak sisteminde, Güneş celestial (göksel) düzlemi kuzey yönünde geçer geçmez 0 derece Koç burcu başlar. Daha basit bir ifade ile ilkbahar gündönümü ile birlikte 0 derece Koç burcu başlar. 

Ancak gündönümünün de kaymaya tabi olduğunu dikkate alınır. Sonuç olarak, Ptolemy’den beri yani yaklaşık 1900 yıldır, doğum haritasında yer alan hiçbir nokta ya da planetin burcu, dış uzaydaki takımyıldızlar tarafından belirlenmez.  Hangi yıldız takımının nerede olduğu ve sizi nasıl etkilediği, batı Astrolojisi’nin başka bir konusudur. Boğa, Koç ve diğer burç isimleri ve sıralaması ise eskilerden kalan bir adlandırma, sıralama ve sistem olarak korunur.  Binlerce yıldır, Astroloji bu esaslara göre veri toplar ve değerlendirir. Bununla birlikte Hint Astroloji’si, uzak yıldızları referans almaya devam etmiş ve tropikal (mevsimsel) koordinat sistemine geçmemiştir. Hintliler, sideral (yıldız) koordinat sistemini kullanmaya devam etmişlerdir.

Tabi ki bu referans sistemi, uzak yıldızların batı Astrolojisi içinde değerlendirilmelerini engellemez. Bu gün de Astrolog’lar (iyi olanları diyelim) özellikle önemli harita noktalarına açı yapan yıldızları mutlaka dikkate alırlar. Tabi ki, bu gün bulundukları yer itibarı ile.

Çöken Astroloji

Bakın 24 Nisan 2009 tarihli (çok ciddi) bir gazetemiz, Astrolojinin çöküşünü nasıl neşe ile müjdeliyor : “Ve nihayet, 11 Temmuz 1991 tarihinde astrolojiyi çürüten nihai kanıt geldi. O gün, Ay’ın gölgesi batı yarım küresini süpürüp geçmiş ve böylece en uzun süreli Güneş tutulmalarından biri gerçekleşmişti. O gün çok önemli bir gerçek açığa çıktı. Güneş’in, 11 Temmuz 1991 gününde İkizler takımyıldızında bulunduğu anlaşıldı. Oysa bütün astroloji haritaları, yılın o günlerinde Güneş’in Yengeç Takımyıldızında bulunduğunu öne sürmekteydiler. (Bütün burç fallarında, 21-Haziran – 22 Temmuz tarihleri arasında doğmuş kişiler, Yengeç burcunda gösterilir).
Astrolojinin temel dayanağı çökmüştü. Astrologlar, Yer’in dönme ekseninin yalpalamasının (presesyon) yarattığı yer değişimini hesaplarına katmayı unutmuşlardı (!)...

Tabi ya… Astrologlar nerden bilsin presesyon hesaplamasını? Sizi gidi sefil, cahil şarlatanlar! (Yanlış anlamayın, mühendis yanım, Astrolog yanıma bağırdı. Kişilik bölünmesi yaşadım bir an… Şimdi iyiyim…)
Galileo, Kepler ve Newton’un aynı zamanda birer Astrolog olduğunu bilmeyen ya da bilmezden gelen bu “mutedeyyin” ruhlar için anlatmak istediğim bir Zen öyküsü var:

Bir üniversite profesörü, ünlü bir zen ustasını ziyaret etmeye gider. Usta, sessizce çay servisi yaparken, profesör sürekli konuşmakta, bilgi alış verişi yapabileceklerini, zen hakkında öğrenmek istediğini anlatmaktadır. Usta, profesörün bardağına çayı doldurduktan sonra, demliği çekmez ve çay koymaya devam eder. Profesör, taşan bardağı bir süre şaşkınlıkla seyrettikten sonra “hocam neden durmuyorsunuz, taşıyor!” diye bağırır. Usta, “Siz bu bardak gibisiniz” der. “Bardağınızı boşaltmadığınız sürece size nasıl Zen öğretebilirim?”

Haftaya görüşmek üzere, hoşça kalın. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Henry Bergson ve değişim felsefesi

Schopenhaurer karakteri, kaderi ve hayatın anlamını anlatıyor.

6 - İçimden şu zalim şüpheyi kaldır…