İade-i itibar mı, itibarı iade mi?

Dün (24 Aralık 2014) ofisimde çalışırken, reis-i cumhur'umuzun, "Kullandığımız Türkçe'nin felsefe ve bilim için yeterli olmadığını, aslında tam olarak yeterli olan Osmanlıca'nın, halkımızın içine işlemiş bu güzel lisanın, bir gün içinde ortadan kaldırıldığını, bunun sonucunda da, yabancı dillerden alınan kelimeler (özellikle İngilizce) kullanmadan bir konunun anlatılamadığını...vb."  söylediğini işittim. Ne kadar memnun oldum anlatamam. Hislerimi ifade etsin diye yandaki resmi yazıya ekliyorum.

Ben de millet neden felsefe okumuyor, sevmiyor diye merak ediyordum. Demek dilini anlamıyormuş. Artık dil bilimciler çalışıp, dev Osmanlıca felsefe külliyatını hayata döndürür herhalde. Bildiğiniz gibi, felsefe müslümanlar tarafından keşfedilmiştir.

İlaveten, devlet büyüklerimizin bilim ve felsefe ile bu kadar yakından ilgili olduğunun da farkında değildim. Bunu anlamak beni çok rahatlattı. "Blog'u kapatayım bari, okuyan eden yok" diye düşünürken, birden "devletin yüce katlarında oturan bilge kişilerin eksikliğimi hissedeceği" gibi bir hisse kapıldım. "Biraz daha devam edeyim, fakat bu sefer dilimi düzelteyim" diye düşünüyorum. Ben bilseydim, yanlış lisan ile başlar mıydım?

Bu nedenle bu gün sizlere, yine Bergson'u anlatan bir kitaptan bahsedeceğim. Malum, Henri Bergson denen zat-ı muhteremi (her ne kadar gavur olsa da) ben pek beğenirim. Ve, Osmanlıca ya da eski dil kullanmakta benim için beis yok. Rahmetli babamın dili pek ağdalı idi, bize de biraz geçti. Ayrıca oldum olası "malümat arayan için dil teferruattır" diye düşünürdüm. Böyle olunca da, nicedir, Konya'da bulunan Çizgi Kitabevi'nin felsefe yayınları nazar-ı dikkatimi celbetmiş idi. Hatta bir kaçını dahi edinmiş idim. Yani aslında, kıraat etmek isteyenler için, Osmanlıca felsefe kitapları (latin alfabesi ile olsa da) var. Bakınız aşağıdaki sibak:    

Çizgi felsefe yayınları

Her ne ise... Dönelim kitabımıza. Rıza Tevfik'in (Bölükbaşı), bu önemli Darül Fünun hocasının, Çizgi Kitabevi yayınlarından çıkan  "Bergson Hakkında" isimli bir kitabı var. (Rıza Tevfik kim diyenler, bu renkli kişiliğin hayatını kısaca okumalı.Kitabın girişinde kısaca bahis ediliyor.) Ben zamanında Bergson'a kaptırmış giderken bu kitabı da edinmiş idim. Kitabın ilk kısmı, orijinal Osmanlıca metni, ikinci kısmı ise günümüzün diline çevrilmiş metni içeriyor. Erdoğan Erbay ve Ali Utku hocalarımız çevirmişler. Ellerine sağlık. Bu çalışma bence Bergson'un felsefesini merak eden herkesi ilgilendiren önemli bir çalışma. Çünkü, Rıza Tevfik bu eserinde, Bergson'un fikriyatı ile sufi dünya görüşü arasındaki benzerliğe dikkat çeker ki, (tüm samimiyetim ile söylüyorum) bu bence nazar-ı dikkate alınması ememmiyet arzeden çok önemli bir husustur.

Artık daha fazla uzatmadan, bir paragrafı buraya alıntılayarak, sizi bu kitapla ve Rıza Tevfik (Bölükbaşı) ile baş başa bırakmak istiyorum. Gerisi size kalmış. Artık kitabı alır mısınız, alırsanız Osmanlıca ilk bölümünü mü, yeni dildeki ikinci bölümünü mü tercih edersiniz, kendi  bileceğiniz iş. Zaten ben felsefeyi anca açık öğretim üniversitesinde okuyabilen, üstelik daha ikinci sınıfta olan bir öğrenci olarak, bir çok hata da  yapabilir, sizi yanıltabilirim. En iyisi, sözü üstad'a bırakmak.

"Ef'âl-i beşerriyede irâdet tahakkuk ederse, ef'âl-i iradetiyyenin, âlem-i hâricîde hükümfermâ olan zarûret-i mihânikiyye'den (nécéssité mécanique) isti'âre olarak vukû'u sâbit olmuş demektir. O halde hârekâtımız mu'allil bi'lâ'râz (cause par les accidents) olmamak lâzım gelir. Öyle olunca, bütün efâlimizin masdar'ı ve menşei ve illet-i ûlâsı, gayr-ı mâddî olmak gerektir, çünkü madde âtıldır (inerte) ve o hassasiyetiyle zarûrat-ı mihânikiyyeye ve esbâb-ı tabî'iyeyye teba'iyyetten kurtulamaz. Demek ki, o illet-i ûlâ, tamâmen müstakil ve muhtâr, yani muhtelif vesâit-i icrâdan (moyens d'execution) lâ-ale't-ta'yîn herhangi birini tercih ve ihtiyâr edebilir bir fâ'il (agent)  olmalıdır. Bizim eski filozofların mükemmel ta'bîrince, bir  "fâ'il-i muhtâr " (agent libre) olmalıdır.  Binâenaleyh:  Âkil (intelligent) olmak gerektir. Çünkü intihâb-ı kâbiliyyeti, akl ile tahakkuk edebilir. Görüyorsunuz ki, bütün bu evsâf ve kâbiliyyât, rûh (l'ame) dediğimiz ve hadd-i zâtında gayr-ı mâddî olduğuna mu'tekid bulunduğumuz bir "şahsiyet-i ma'neviyye" nin evsâf-ıasliyye ve kâbiliyyât-ı zâtiyyesidir."

Umarım bu kısa girizgah, bilime ve felsefeye pek meraklı yöneticilerimizin dikkatini çeker ve Bergson okumalarına vesile olur. Bir de tabi, blog'uma ilgi patlaması yaratmasını bekliyorum.

Derken....

Hadi buyur... Gene ters köşeye yattım: Türkçe yeterli mi yetersiz mi?

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Henry Bergson ve değişim felsefesi

Schopenhaurer karakteri, kaderi ve hayatın anlamını anlatıyor.

6 - İçimden şu zalim şüpheyi kaldır…